Yüksek potansiyele sahip programlar, gelecek vaat eden çalışanları belirleyip geliştirerek oyun alanını eşitlemeyi ve kadınların üst düzey rollerdeki temsilini artırmayı amaçlıyor. Ancak yeni araştırmalar, istenmeyen bir sonucu ortaya koyuyor: Çalışanın işine olan tutkusu gibi subjektif kriterlere dayanıldığında, bu programlar aslında cinsiyet eşitsizliğini güçlendirebiliyor. Teorik olarak tutku, dürtü, adanmışlık ve motivasyonla ilişkilendirilen olumlu bir özelliktir. Ancak pratikte duygu gösterileri erkeklere orantısız bir şekilde fayda sağlıyor. Duyguları vurgulayan yüksek potansiyelli programlar, bir dengeleyici görevi görmekten ziyade istemeden desteyi erkeklerin, özellikle de performansları sağlam ancak istisnai olmayanların lehine yığıyor. Bu, kuruluşların yüksek potansiyele sahip programlar için, özellikle de tutku gibi subjektif kriterleri vurgulayanlar için seçim süreçlerini dikkatle incelemesi ihtiyacını vurgulamaktadır.